Page Nav

HIDE

Twitter

GRID_STYLE

Son yazılar:

latest

MERHABÂ YÂ ŞEHR-İ RAMAZÂN 3

Gülbahçesinden ... (Sahîh-i Buhârî)deki bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki: (Bir kimse, Ramezân ayında oruc tutmağı farz bilir, vazîfe bili...

Gülbahçesinden...
(Sahîh-i Buhârî)deki bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki: (Bir kimse, Ramezân ayında oruc tutmağı farz bilir, vazîfe bilir ve orucun sevâbını, Allahü teâlâdan beklerse, geçmiş günâhları afv olur). Demek ki, orucun Allahın emri olduğuna inanmak ve sevâb beklemek lâzımdır. Günün uzun olmasından ve oruc tutmak güç olmasından şikâyet etmemek şartdır. Günün uzun olmasını, oruc tutmayanlar arasında güçlükle oruc tutmasını fırsat ve ganîmet bilmelidir. [Tam İlmihal Se'âdet-i Ebediyye]

Kâinatın Efendisi Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem
HİLYE-İ SEADET
Fahr-i kâinât "aleyhi ekmelüt-tehıyyât" önüne bakarak, sür'atle yürürdü. Bir yoldan geçdiği, güzel kokusundan belli olurdu.
Fahr-i âlem "sallallahü aleyhi ve sellem" kırmızı ile karışık beyâz benizli olup, gâyet güzel, nûrlu ve sevimli idi. Bir kimse, Peygamber "aleyhissalâtü vesselâm" siyâh idi dese, kâfir olur.

[O "sallallahü aleyhi ve sellem", arab idi. Arab, lügatda, güzel demekdir. Meselâ, lisân-ı arab, güzel dil demekdir. Istılâh ma'nâsı ise, ya'nî coğrafyada arab demek, Arabistân ismindeki yarımadada doğup büyüyen, oranın iklîmi, havası, suyu ve gıdâsı ile yetişen ve onların kanından olan kimse demekdir. Anadoludaki kandan gelenlere Türk, Bulgaristânda doğup büyüyenlere Bulgar, Almanyadakilere Alman dedikleri gibi, Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" de Arabistân yarımadasında doğduğu için Arabdır. Arablar beyâz, buğday benizli olur. Bilhâssa Peygamberimizin "sallallahü aleyhi ve sellem" sülâlesi beyâz ve çok güzel idi. Zâten dedeleri İbrâhîm "aleyhisselâm", beyâz olup, Basra şehri ehâlîsinden, Târuh isminde beyâz bir müslümânın oğlu idi. Kâfir olan Âzer, hazret-i İbrâhîmin "aleyhisselâm" babası değildi. Amcası ve üvey babası idi.

Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" babası Abdüllahın güzelliği, Mısra kadar şöhret bulmuşdu ve alnındaki nûrdan dolayı, ikiyüze yakın kız, evlenmek için Mekkeye gelmişdi. Fekat, Muhammed aleyhisselâmın nûru, Âmineye nasîb oldu.

Türkiyede ve birçok islâm memleketlerinde, bir asrdan beri, Abdüllahın evlendiği geceye, Regâib kandili ismini veriyorlar. Regâib gecesine böyle ma'nâ vermek doğru değildir. Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" dokuz aydan önce dünyâyı teşrîf etmiş olduğunu bildirmek olur ki, bu da, noksânlık ve kusûrdur. Her bakımdan, her insanın üstünde ve her bakımdan kusûrsuz olduğu gibi, Âmine valdemizi "rahmetullahi teâlâ aleyhâ" nûrlandırdığı zamân da, noksân ve kusûrlu değildi. Bu zamânın noksân olması, tıb ilminde ayb ve kusûr sayılmakdadır.

Receb-i şerîfin ilk Cum'a gecesine Regâib gecesi denir. Çünki, Allahü teâlâ, bu gecede, mü'min kullarına, ragîbetler, ya'nî ihsânlar, ikrâmlar yapar. O gece yapılan düâ red olmaz ve nemâz, oruc, sadaka gibi ibâdetlere, katkat sevâb verilir. O geceye hurmet edenleri afv eyler. -devamı var-

Hikmetler...
ORUÇ VE SAĞLIĞIMIZ -1-

Allahü teâlâ kullarına zararlı şeyleri emretmez, faydalı şeyleri emreder. Her emirde bizim bilmediğimiz nice hikmetler vardır. Fakat, mü'min emirleri yaparken, faydalı sebebi için değil, Allahü teâlânın emri olduğu için yapar. Haram ve mekruhlardan da aynı şekilde kaçınır.

Oruç tutmanın insanın sıhhati üzerinde sayılmayacak kadar çok faydası vardır. Hastalıkların çoğu, çok yemekten ileri gelmektedir.

Peygamber efendimiz "aleyhisselâm" buyurdular ki: "Oruç tutun, sıhhat bulun!"

Orucun en önemli tesirleri, karaciğer ve damarlar üzerinde görülür. Karaciğer; vücudun muazzam bir kimya laboratuvarıdır. Sindirim için çok lüzumlu olan yağları, sindirir, eritir, diğer taraftan da besinleri depo eder. Vücuda giren mikroplara karşı, faydalı zehirler üretir, kemik iliğinden kan yapan hücreler için, temel maddeleri hazırlar.

Vitamin ve hormonlar ile, kandaki iyot faaliyetlerinden da karaciğer sorumludur. Bundan dolayı 24 saat çalışır. Bu yüzden çok yemek ve çok içmek karaciğer için çok zararlıdır. Oruç tutarak karaciğer dinlendirilir ve bir sene daha sıhhatli çalışma imkânı bulur. -devamı var-

Fıkıh Bilgileri...
ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER

1-Oruçlu olduğunu unutarak yiyip içmek.
2-Ağzına gelen kusuntunun geri gitmesi.
3-Tentürdiyot ve yağ sürmek, sürme çekmek.
4-Oksijen tüpü ile sunî hava verilmek.
5-Orucu bozmaya niyet edip de bozmamak.
6-İstemeyerek ağız dolusu kusmak.
7-Ağzını yıkadıktan sonra, kalan yaşlığı tükürükle yutmak.
8-Boğazına toz, duman vs. kaçmak.
9-İsteyerek, zorlayarak biraz kusmak.
10-Gözüne ilâç koymak.
11-Gıybet etmek.
12-Rüyâda ihtilâm olmak.
13-Başkalarının içtiği sigaraların dumanı, sakındığı hâlde ağzına, burnuna girmek.
14-Diş çukuruna ilâç koymak.
15-Çiçek ve kolonya koklamak.
16-Morfinsiz diş çektirmek.
17-Yutmadan yemeğin tadına bakmak.
18-Dişleri arasında kalan nohuttan daha küçük olan şeyi yutmak.
19-Diş çektirince gelen kan tükürükten az ise, yâni sarı ise, yutmak orucu bozmaz.

Menkıbeler...
"KENDİMİ ALLAHÜ TEALANIN AŞKINDA YAKMAK İSTİYORUM"
Doğumundan îtibâren Alâeddîn-i Sâbir, bir sabır nümûnesi olarak görüldü. İlk altı ayda, kırk gün annesinin sütünü emmedi. Bir yaşına kadar, diğer altı ay içinde 15 gün oruç tutar, 15 gün süt emerdi. Üç yaşında ana sütünü terk ederek, ara sıra küçük bir parça arpa ekmeği ve Hindistan'a mahsus bir çeşit nohut ekmeği yerdi. Konuşmaya başladığında, ilk söylediği söz; "Lâ mevcûde illallah" (Allahü teâlâdan başka hiçbir şey yoktur) oldu. Beş yaşında iken, mübârek pederi vefât etti. Bunun üzerine bir sene konuşmadı. Yedi yaşında iken muntazaman hergün oruç tutmaya başladı. 4 ilâ 5 günde bir, biraz kuru ekmek kırıntısı yerdi. Bu yaşında teheccüd namazı kılardı ve kendisini tamâmen Allahü teâlâya verirdi. O yaşında dahî, annesinin ısrârlarına rağmen karyolada hiç yatmadı.
Annesi; "Yavrum neden bu kadar sıkı mücâhedeyi nefsin ile uğraşmayı bu yaşında yapıyorsun?" dedikte; "Sevgili anneciğim elimde değil, kendimi Allahü teâlânın aşkında yakmak istiyorum. Böyle yaşamak hakîkaten hoşuma gidiyor." buyurmuştur.
Mühim tenbih...
FARKLI TAKVİM VE İMSAKİYELER -3-
Bilindiği gibi, namazları vaktinde kılmak şarttır. Birkaç dakika önce kılınsa namaz sahih olmaz. Oruç da böyledir. Güneş batmadan önce yiyip içilince, oruç sahih olmaz. Namazları vakit girdikten üç-beş dakika sonra kılmakta hiç mahzur yoktur. Güneş battıktan 5-10 dakika sonra orucu açmakta da mahzur yoktur. Hatta yıldızlar görülünceye kadar geciktirmek caizdir. Nur-ül izâh şerhinde; "Bulutlu gecelerde, orucun bozulmasından korunmak için, ihtiyatlı davranarak oruç açmayı biraz geciktirmelidir. Yıldızlar görülmeden önce iftar eden acele etmiş olur" buyuruluyor. Yeni takvimlerde, imsak vakti 10-15 dakika geciktirilmektedir. Böyle olunca, oruç tehlikeye sokulmaktadır. İmsak vaktinde eski cetvelleri esas alıp, yeni takvimlerden 10-15 dakika önce yiyip içmeyi kesmekte hiç mahzur yoktur. Hatta çok iyi olur, tedbirli ve temkinli hareket edilmiş olur. Tedbirsizlik ve temkinsizlik sebebiyle namaz ve oruçları ifsat etmemek gerekir. İki takvim arasında fark; biri temkinli, öteki temkinsizdir.
Türkiye Gazetesi Takvimi, ehil kimseler tarafından, çok hassas bir şekilde hazırlanmıştır. Bu hususta takvimimizde her ay, "Mühim Tenbih" başlığı altında ikaz yapılmaktadır.
Mevcut takvimler içinde, Türkiye Gazetesi Takvimi ve bu takvim esas alınarak hazırlanan "Ramazan imsakiyeleri" temkinli olup, en uygun olanıdır. www.turktakvim.com www.namazvakti.com

İstanbul için İmsak ve İftar vakitleri...
(3 Ramazân 1430 - 23 Ağustos 2009 Pazar)
İmsak: 04.23 İftar: 20.01
Not:
İmsak vakti, oruca başlama zamanıdır. Sabah namazı imsaktan 15 dakika sonra kılınabilir.

Diğer şehirler ve ülkeler için:
www.turktakvim.com
www.namazvakti.com

Söz taşımak, yani koğuculuk yapmak, emanete hıyanet etmektir.
Hasan-i Basrî "Rahmetullahi Aleyh"

Hiç yorum yok

Yorumlarınızı ve fikirlerinizi bize gönderiniz. Sorularınız için dinimizislam2@gmail.com adresine mail gönderiniz.
BİZİM SAHİFE sitesi..

Önizleme