Sual: Allahü teâlâ, nefsi yaratmasaydı, insanlar onun aldatmasından kurtulur ve böylece herkes Cennete giderdi. Böyle olsaydı daha iyi olmaz...
Sual: Allahü teâlâ, nefsi yaratmasaydı, insanlar onun aldatmasından kurtulur ve böylece herkes Cennete giderdi. Böyle olsaydı daha iyi olmaz mıydı?
Cevap: Bu dünyada, her mahlukta, her şeyde, Allahü teâlânın hem rahmet sıfatı, hem de kahır, gadab sıfatı tecelli, zuhur etmektedir. Su, insanların, hayvanların ve nebatatın yaşamaları için, temizlik için, yemek, ilaç yapmak için lazım olduğu gibi, denizde binlerce insan boğulmakta, sel suları evleri yıkmaktadır. Soğuk su içen, hasta olmaktadır. Ateş, ekmek, yemek pişirmek için, kışın ısınmak için lazım olduğu gibi, içine düşeni yakmaktadır. Elektrik, çok yerde işimize yaradığı hâlde, yangına sebep olmakta, insana çarpınca, hemen öldürmektedir. Her ilaç, bir derde deva olduğu hâlde, fazlası zararlı olmaktadır. Nefis de bunlar gibidir. Hem faydalı, hem zararlı tarafları vardır.
Nefsin yaratılması, insanların yaşaması, üremesi, dünya için çalışmaları ve ahiret için cihad sevabı kazanmaları içindir. Allahü teâlâ, nefsi böyle nice faydaları için yaratmıştır. Allahü teâlâ bütün insanlara merhamet ederek, acıyarak, nefse hâkim olup, zararlı arzularını önlemeleri için, akıl da yarattı.
Akıl, insan dimağı vasıtası ile, his uzuvlarından, şeytandan ve nefisten kalbe gelen arzuları inceleyerek, iyilerini kötülerinden ayıran bir kuvvettir. Ayırırken yanılmazsa, bu akla Akl-ı selim denir. Allahü teâlâ, ayrıca Peygamberler göndererek, hangi şeylerin faydalı, hangi şeylerin zararlı, olduklarını ve nefsin bütün arzularının kötü olduğunu bildirdi. Akıl, nefsin isteklerini, Peygamberlerin iyi dedikleri şeylerden ayırıp, kalbe bildirir, kalp de, aklın bildirdiğini tercih ederse, nefsin arzularını yapmayı irade etmez. Kalp, İslâmiyetin iyi dediklerini, irade eder ve yaptırırsa, insan saadete kavuşur. Kalbin, iyiden, kötüden birini ihtiyar ve irade etmesine Kesb denir. İnsanın hareket organları, dimağına, beynine, dimağ da kalbine tabidir. Kalbin emrine uygun hareket ederler. Kalp, dimağ vasıtası ile his organlarından ve ruh vasıtası ile taraf-ı ilahiden, akıldan, melekten, hafızadan, nefisten ve şeytandan gelen tesirlerin toplandığı bir merkezdir. Kalp, akla uyunca, nefsin yaratılmış olması, insanların sonsuz nimetlere kavuşmalarına mâni olmaz.
***
Sual: Bazı kimseler, kaza namazı borcu olanların, sünnetler yerine de kaza namazı kılmalarına, sünnetler terk edilemez diyerek itiraz ediyorlar. Beş vaktin sünnetleri de nafile değil midir, nafile yerine kaza namazı kılınamaz mı?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Merâkıl-felâhda ve bunu açıklayan Tahtâvî diyor ki:
"Sabah namazının farzından sonra, güneş doğuncaya kadar nafile namaz kılmak, tahrimen mekruhtur. Sabah namazının sünnetini önceden kılmamış ise, bunu kılmak da, bu yasağın içindedir. Çünkü bu vakit, yalnız farz kılmak için ayrılmıştır. Yani, farzdan sonra güneş doğuncaya kadar, namaz kılmayan, hep farz kılmış sayılmaktadır. Bu ise, sabah sünneti bile olsa, nafile kılmaktan daha efdaldir. Fakat, bu zaman içinde kaza namazı kılmak mekruh olmaz. Çünkü, hükmen farz kılmış sayılmak, sünnetten efdaldir. Kaza namazı kılmak ise, hakiki farz kılmak olup, bundan daha çok efdaldir.
Namaz vakti daraldığı zaman, nafile kılmak tahrimen mekruhtur. Çünkü, farzın vaktini kaçırmaya sebep olur. Lazım olmayan namazı kılarak, lazım olan namazı kaçırmış olur ki, aklı olanın yapacağı iş değildir. Güneş doğarken ve tepede iken ve batarken de, nafile kılmak böyledir. Bu nafileler, beş vakit namazın sünnetleri ise de, yine böyledir."
Sünnetlerin, nafile namaz demek olduğu buradan da anlaşılmaktadır. Sünnetlerin nafile namaz oldukları, bunun için, özürsüz olarak hayvan üzerinde kılınabilecekleri Cevherede de açıkça yazılıdır. Hadîkada deniyor ki:
"Namaz vakti daraldığı zaman, farzdan evvelki sünneti kılmak, farzın kazaya kalmasına sebep olursa, bu sünneti kılmak haram olur. Farz olmayan bir şeyi yapmak için farzı terk etmek caiz değildir."
Birçok Hanefî kitaplarında, Dürr-ül-muhtâr, İbni Âbidîn, Mültekâ şerhi olan Dürr-ül-müntekâ ve Ni'met-i İslâmda deniyor ki:
"Bir hâkim, vazifesini yapmak, bir talebe din dersini kaçırmamak için, sabah namazından başka namazların sünnetlerini terk edebilir."
Hâkimin vazifesi, farz-ı ayın olmadığı hâlde, sünnetleri terk etmek için özür sayılınca, birikmiş kaza namazlarını ödemek, farz-ı ayın ve cezası pek şiddetli iken, bunları ödemek özür olmaz mı?
***
Sual: Namaz kılarken 'ah' demek namaza zarar verir mi?
Cevap: Namazda, ah, of gibi inlemek, namazı bozar.
Cevap: Bu dünyada, her mahlukta, her şeyde, Allahü teâlânın hem rahmet sıfatı, hem de kahır, gadab sıfatı tecelli, zuhur etmektedir. Su, insanların, hayvanların ve nebatatın yaşamaları için, temizlik için, yemek, ilaç yapmak için lazım olduğu gibi, denizde binlerce insan boğulmakta, sel suları evleri yıkmaktadır. Soğuk su içen, hasta olmaktadır. Ateş, ekmek, yemek pişirmek için, kışın ısınmak için lazım olduğu gibi, içine düşeni yakmaktadır. Elektrik, çok yerde işimize yaradığı hâlde, yangına sebep olmakta, insana çarpınca, hemen öldürmektedir. Her ilaç, bir derde deva olduğu hâlde, fazlası zararlı olmaktadır. Nefis de bunlar gibidir. Hem faydalı, hem zararlı tarafları vardır.
Nefsin yaratılması, insanların yaşaması, üremesi, dünya için çalışmaları ve ahiret için cihad sevabı kazanmaları içindir. Allahü teâlâ, nefsi böyle nice faydaları için yaratmıştır. Allahü teâlâ bütün insanlara merhamet ederek, acıyarak, nefse hâkim olup, zararlı arzularını önlemeleri için, akıl da yarattı.
Akıl, insan dimağı vasıtası ile, his uzuvlarından, şeytandan ve nefisten kalbe gelen arzuları inceleyerek, iyilerini kötülerinden ayıran bir kuvvettir. Ayırırken yanılmazsa, bu akla Akl-ı selim denir. Allahü teâlâ, ayrıca Peygamberler göndererek, hangi şeylerin faydalı, hangi şeylerin zararlı, olduklarını ve nefsin bütün arzularının kötü olduğunu bildirdi. Akıl, nefsin isteklerini, Peygamberlerin iyi dedikleri şeylerden ayırıp, kalbe bildirir, kalp de, aklın bildirdiğini tercih ederse, nefsin arzularını yapmayı irade etmez. Kalp, İslâmiyetin iyi dediklerini, irade eder ve yaptırırsa, insan saadete kavuşur. Kalbin, iyiden, kötüden birini ihtiyar ve irade etmesine Kesb denir. İnsanın hareket organları, dimağına, beynine, dimağ da kalbine tabidir. Kalbin emrine uygun hareket ederler. Kalp, dimağ vasıtası ile his organlarından ve ruh vasıtası ile taraf-ı ilahiden, akıldan, melekten, hafızadan, nefisten ve şeytandan gelen tesirlerin toplandığı bir merkezdir. Kalp, akla uyunca, nefsin yaratılmış olması, insanların sonsuz nimetlere kavuşmalarına mâni olmaz.
***
Sual: Bazı kimseler, kaza namazı borcu olanların, sünnetler yerine de kaza namazı kılmalarına, sünnetler terk edilemez diyerek itiraz ediyorlar. Beş vaktin sünnetleri de nafile değil midir, nafile yerine kaza namazı kılınamaz mı?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Merâkıl-felâhda ve bunu açıklayan Tahtâvî diyor ki:
"Sabah namazının farzından sonra, güneş doğuncaya kadar nafile namaz kılmak, tahrimen mekruhtur. Sabah namazının sünnetini önceden kılmamış ise, bunu kılmak da, bu yasağın içindedir. Çünkü bu vakit, yalnız farz kılmak için ayrılmıştır. Yani, farzdan sonra güneş doğuncaya kadar, namaz kılmayan, hep farz kılmış sayılmaktadır. Bu ise, sabah sünneti bile olsa, nafile kılmaktan daha efdaldir. Fakat, bu zaman içinde kaza namazı kılmak mekruh olmaz. Çünkü, hükmen farz kılmış sayılmak, sünnetten efdaldir. Kaza namazı kılmak ise, hakiki farz kılmak olup, bundan daha çok efdaldir.
Namaz vakti daraldığı zaman, nafile kılmak tahrimen mekruhtur. Çünkü, farzın vaktini kaçırmaya sebep olur. Lazım olmayan namazı kılarak, lazım olan namazı kaçırmış olur ki, aklı olanın yapacağı iş değildir. Güneş doğarken ve tepede iken ve batarken de, nafile kılmak böyledir. Bu nafileler, beş vakit namazın sünnetleri ise de, yine böyledir."
Sünnetlerin, nafile namaz demek olduğu buradan da anlaşılmaktadır. Sünnetlerin nafile namaz oldukları, bunun için, özürsüz olarak hayvan üzerinde kılınabilecekleri Cevherede de açıkça yazılıdır. Hadîkada deniyor ki:
"Namaz vakti daraldığı zaman, farzdan evvelki sünneti kılmak, farzın kazaya kalmasına sebep olursa, bu sünneti kılmak haram olur. Farz olmayan bir şeyi yapmak için farzı terk etmek caiz değildir."
Birçok Hanefî kitaplarında, Dürr-ül-muhtâr, İbni Âbidîn, Mültekâ şerhi olan Dürr-ül-müntekâ ve Ni'met-i İslâmda deniyor ki:
"Bir hâkim, vazifesini yapmak, bir talebe din dersini kaçırmamak için, sabah namazından başka namazların sünnetlerini terk edebilir."
Hâkimin vazifesi, farz-ı ayın olmadığı hâlde, sünnetleri terk etmek için özür sayılınca, birikmiş kaza namazlarını ödemek, farz-ı ayın ve cezası pek şiddetli iken, bunları ödemek özür olmaz mı?
***
Sual: Namaz kılarken 'ah' demek namaza zarar verir mi?
Cevap: Namazda, ah, of gibi inlemek, namazı bozar.
Hiç yorum yok
Yorumlarınızı ve fikirlerinizi bize gönderiniz. Sorularınız için dinimizislam2@gmail.com adresine mail gönderiniz.
BİZİM SAHİFE sitesi..