Page Nav

HIDE

Twitter

GRID_STYLE

Son yazılar:

latest

MERHABÂ YÂ ŞEHR-İ RAMAZÂN 6

Gülbahçesinden... Hadis-i şerifte buyuruldu ki,  (Oruç, vücudun zekâtı, sabrın da yarısıdır.)  [İbni Mâce] Kâinatın Efendisi  Resûlullah &qu...


Gülbahçesinden...
Hadis-i şerifte buyuruldu ki, (Oruç, vücudun zekâtı, sabrın da yarısıdır.) [İbni Mâce]



Kâinatın Efendisi Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem"
HİLYE-İ SEADET
Ebû Leheb ve Ebû Cehl kâfirleri beyâz idiler. Bu ikisinin kötülükleri ve aşağılıkları herkesce bilinmekdedir. Allahü teâlâ insanın rengine değil, îmânının kuvvetine ve takvâsına kıymet vermekdedir. Fakat, siyâhların kendilerini arab olarak tanıtmaları, islâm düşmanlarının, yehûdîlerin işlerine yaradı. Bir yandan, siyâh insanları, aşağı ve iğrenç olarak tanıtdılar. Bunları köle olarak kullandılar. Bir yandan da kara kedileri, köpekleri, arab arab diye çağırarak, gazete ve mecmû'alara yapdıkları siyâh resm ve karikatürlere arab diyerek, gençliğe, arabı siyâh olarak tanıtmağa, böylece, müslümân yavrularını Peygamberimizden "sallallahü aleyhi ve sellem" soğutmağa uğraşdılar. Bugün, Arabistânda, Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevverede bulunanlar, asrlar boyunca, Afrikadan, Asyadan ve diğer yerlerden gelip yerleşen yabancıların soyundandır. Bu yabancılar siyâh olup, Allahın ve Resûlullahın âşıkları idiler. Sultân ikinci Abdulhamîd hânın "rahmetullahi aleyh" amirallerinden Eyyûb Sabrî pâşa "rahmetullahi teâlâ aleyh", beş cildlik türkçe (Mir'ât-ül-haremeyn) kitâbında, koca Mekke şehrinde, iki Arab evinin kalmış olduğunu yazmakdadır. Bugün ise hiç yokdur. Peygamberimizin "sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtında, Eshâb-ı kirâmın hepsi, sonra da evlâdları, cihâd için, dîn-i islâmı dünyâya yaymak için, Arabistândan çıkdı. İslâm ordusu, Asyanın ötelerine, Afrikaya, Kıbrısa, İstanbula, hâsılı her yere dağıldı. Allahın dînini, Onun kullarına tanıtmak için savaşdılar ve canlarını fedâ etdiler. -devamı var- (Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye)


Huzur Damlaları...
İmâm-ı Rabbânî hazretleri (kuddise sirruh) 
1.ci cild, 162.ci mektûbunda buyuruyor ki,
Resûlullah "aleyhisselâm" buyurdu ki, 
(Oruclu olan kimse, hurma ile iftâr etsin! Çünkü hurma bereketlidir). O Server, hurma ile iftâr ederdi. Hurmanın bereketli olması şöyledir ki, onun ağacına (Nahle) denir. Bu ağacın yaradılışında, topluluk ve adalet vardır. İnsanın yaradılışı da böyledir. Bunun içindir ki, Peygamberimiz Nahle ağacına, Âdem oğullarının halasıdır dedi.(Halanız olan nahleye saygı gösteriniz! Çünkü bu ağaç, Âdem aleyhisselâmın çamurundan kalan artıktan yaratılmıştır) buyurdu. Görülüyor ki, Nahle, Âdem aleyhisselâmın çamurundan yaratılmıştır. Nahleye bereket buyurması, bunda herşeyin bulunduğu için olsa gerektir. Bunun için, nahlenin meyvesi olan hurma yinince, insanın parçası, dokusu olur. Böylece hurmada bulunan herşey, insana da aktarılmış olur. Hurmada bulunan sonsuz üstünlükler, bunu yiyende de bulunur. Hurmayı yiyen herkes böyle olur ise de, oruclu kimse, iftâr zamanında, şehvetlerden ve dünyanın geçici zevklerinden temiz olduğu için, hurmadan pekçok istifâde eder. Anlattığımız faydaları daha tâm ve daha olgun olur...) [Müjdeci Mektublar]

Fıkıh Bilgileri...
SEKİZ TÜRLÜ ORUÇ VARDIR:
1- Farz oruclar: Farz oruc da, iki kısmdır: Mu'ayyen zamândaki oruc, Ramezân-ı şerîf orucudur. 2- Mu'ayyen zamânda olmıyan farz oruclar: Kazâ ve keffâret orucları böyledir. Fakat, keffâret orucları farz-ı amelîdir. Ya'nî, inkâr eden kâfir olmaz. 3- Vâcib oruclar: Bunlar da, mu'ayyen olur. Belli gün veyâ günler oruc adamak gibi. 4- Gayr-i mu'ayyen oruclar: Herhangi bir veyâ birkaç gün oruc adamak gibi. 5-Sünnet olan oruclar: Muharremin dokuzuncu ve onuncu günleri oruc tutmak gibi. 6-Müstehab oruclar: Her arabî ayın 13., 14. ve 15. ci günleri oruc tutmak gibi ve yalnız Cum'a günü oruc tutmak gibi ve kurban bayramı arefesinde oruc tutmak gibi. Yalnız Cum'a günü oruc tutmak mekrûh olur da denildi. Cum'a günü oruc tutmak isteyenin, perşembe veyâ cumartesi  günü de tutması iyi olur. Çünki, sünnet veyâ mekrûh denilen bir işi yapmamak lâzımdır. 7- Harâm oruclar: Fıtr bayramının birinci günü ve kurban bayramının her dört günü oruc tutmak harâmdır. 8- Mekrûh oruclar: Muharremin yalnız onuncu günü oruc tutmak ve yalnız cumartesi günleri oruc tutmak ve Nevruz ve Mihrican günleri oruc tutmak ve bütün sene, hergün oruc tutmak ve konuşmamak şartı ile oruc tutmak mekrûhdur. -devamı var [Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye]


Menkıbeler...
RAMAZAN HİLALİ
Ferîdüddîn Genc-i Şeker "rahmetullahi aleyh", Şâban ayının 29'u ile Ramazan ayının birinci günü arasındaki gece doğmuştu. Şâban'ın yirmi dokuzuncu gecesinin bulutlu olması sebebiyle Ramazan hilâlini görememişler ve ertesi gün oruç tutup‑tutmamak konusunda tereddütte kalmışlardı. Ferîdüddîn'in babası Cemâleddîn Süleymân'dan fetvâ sormaya geldiler. O da; "Hilâlin görünmesinde bir şüphe varsa, oruca başlamak uygun değildir." dedi. O esnâda bir zât ortaya çıktı. Bu mevzuda onun fikrini sorduklarında; "Niye merâk edip şüphede kalıyorsunuz? Bu gece Cemâleddîn Süleymân'ın evinde bir çocuk doğdu. O, zamânın kutbu olacaktır. Eğer çocuk bu gece yarısından sonra annesini emmemişse, hilâl görünmüştür ve Ramazan ayı bugün başlayacaktır." dedi.

Nitekim seher vakti Cemâleddîn Süleymân'ın evine gidip, bu zâtın sözlerinin doğru olup olmadığı hakkında annesine sorduklarında, yeni doğan bebeğin gece yarısından sonra annesini emmediğini öğrendiler. Bunun üzerine oruca başlandı. Daha sonra o gün, Mültan'dan ve diğer yerlerden hilâlin göründüğü ve o günün Ramazan olduğu haberi geldi. Ramazan ayı boyunca bu bebek, gündüzleri annesini hiç emmedi. Sadece iftar zamanı birinden, sahur zamânı da diğer memesinden emiyordu.
***
Abdullah bin Muhammed Mürteiş hazretleri bir defâsında Ramazân-ı şerîf ayının son on günü câmide îtikâfa başladı. Ancak birkaç gün sonra îtikâfı bırakıp çıktı. Sebebini soranlara buyurdular ki:
"Mescidde bâzı kimselerin riyâ ile, gösteriş yaparak ibâdet edip, Kur'ân-ı kerîm okuduklarını gördüm. Bu hâlleri sebebiyle, onlara gelecek olan belâdan korkup dışarı çıktım.


Mühim tenbih...
DİNİ KELİMELERİ BOZMAK
Ahlakımızı bozmak için dinimizce güzel olan şeyleri çirkin, çirkin olan şeyleri de hoş gösterme gayretlerinin yanı sıra, bazı kelimeleri de, kimi bilerek kasten, kimi de bilmeden yanlış kullanıyorlar. Mesela, Mucize, yaratmak, kader, şehit, oruç gibi kelimeler, dinimizin bildirdiği manadan da başka türlü kullanılıyor. Allahü teâlânın yarattığı işlere, mesela gözün, kulağın yapısına mucize diyorlar. 
"Allahın kudreti" denir. Başka türlü söylemek mucizenin manasını bozmak olur.

Peygamberlerden ilahi âdet dışında ve ilahi kudret içinde meydana gelen olaylara Mucize denir. Mucize, bir peygamber tarafından, tabiat kanunlarına, âdete muhalif olarak yapılan harika bir iştir. Kendisinde harika bir şey zuhur eden, mesela denizde, suyun üzerinde yürüyen zat, peygamberse, bu işe mucize denir. Evliya ise keramet, salih ise firaset, fâsık ise istidrac, kâfir ise, sihir denir. Sihir, cisimlerin fizik özelliklerini, şekillerini değiştirir. Maddenin yapısını değiştiremez. Mucize ve keramet, ikisini de değiştirebilir. Mucizeyi yapan yalnız Allahtır. Peygamberlerine verdiği mucizeleri için 
(Bunları yapan biziz) buyuruyor. (Enbiya 79)

Bunun için (Mucize indirim), (Mucize yarattı), (Yedinci kattan düştü, mucize olarak kurtuldu) demek, onun Peygamber olduğunu söylemek olur ki bu ise küfürdür. Yaratmak da sadece Allah'a mahsustur. Yapmak anlamında da olsa, yaratma kelimesi insanlar için kullanılamaz.
Kader kelimesi de yanlış kullanılıyor. (İşçi kaderine terk edilemez, işi kadere, şansa bırakmamalı) diyorlar. Kader, insanların elinde değildir. Kader, şans gibi kelimeleri yanlış olarak tesadüf yerine kullanılıyor. (İşi tesadüfe bırakmamalı) denir. Fakat (İşi kadere bırakmamalı) denmez. Kader, Allahü teâlânın ezelî ilmi ile, kulların yapacakları şeyleri bilmesidir. Allahü teâlânın ilmine kimse müdahale edemez. İntihar eden de Allah'ın kaderini değiştiremez.
İmanlı olmayana, nerede nasıl ölürse ölsün şehit denmez. Dinimizin bildirdiği yollardan başka yolda ölene şehit denmez.
Açlık grevi için, ölüm orucu da diyenler çıkıyor. Oruç, sadece aç durmak değildir. İmsak ile akşam arasında orucu bozan şeylerden uzak durmak demektir.

Müsteşrikler, İslâm dini yerine, İslâm Nazariyesi, İslâm Düşüncesi, Allah düşüncesi diyorlar. İslâmiyet, ilahi bir din olup bir düşünce sistemi olmadığına göre, bu tabirleri kullanmak asla caiz değildir. Düşünce, bir iş için düşünülen çare veya kıyaslanan neticedir.

Nazariye de, akli, zihni esaslara dayanan görüş, teori demektir. Akıl, zihin mahluktur. Allahü teâlânın bildirdiği şeylere düşünce, görüş denmez. Kur'an-ı kerimdeki hükümlere bile Kur'anî görüş diyorlar. Bu tabirleri kullanmak insanı küfre sürükler... 
 [Türkiye Gazetesi]

İstanbul için İmsak ve İftar vakitleri...
(6 Ramazân 1430 - 26 Ağustos 2009 Çarşamba)
 İmsak: 04.28    İftar: 19.56
Not:İmsak vakti, oruca başlama zamanıdır. Sabah namazı imsaktan 15 dakika sonra kılınabilir.
Diğer şehirler ve ülkeler için:
www.turktakvim.com  www.namazvakti.com  

Hiç yorum yok

Yorumlarınızı ve fikirlerinizi bize gönderiniz. Sorularınız için dinimizislam2@gmail.com adresine mail gönderiniz.
BİZİM SAHİFE sitesi..

Önizleme